Terör Fransa'yı vurdu. Dünya üzüldü. Terör Türkiye'yi vurdu bırak dünyayı kendi insanımız zor üzüldü. Kendi topraklarında sürekli ölüm haberi alan yurdum insanı Ankara'da, Suruç'ta, Reyhanlı'da patlayan bombalara tepkisiz kalıyor. Niye? Kendisiyle aynı görüşte değil diye... Şunu unutmayın: Bombalar halka açık yerlerde patlıyor, patlatılıyor. Oradan geçen bisikletli sen olabilirsin, oradan geçen yaya belki de çocuğun... Teröre dolaylı bile değil doğrudan destektir bu yapılan.
Fransa ektiğini biçiyor, sınırlarımın dışındaysa özgürlük savaşçısı, içindeyse terörist.
Olur canım başka bir arzunuz...
17 Kasım 2015 Salı
20 Ekim 2015 Salı
Kırmızı Işık Hakkında Bilmediklerimiz
Sayın
Sürücü, özellikle şehir içindeki yollarda aydınlatma amacıyla kullanılan
ışıklar dikkatinizi çekmiştir. Bunlar genellikle hava karardığı zaman yanarlar.
Bir de yollarda giderken dikkatinizi çeken başka ışıklar da olduğunu biliyorum.
Benim de dikkatimi çekmiyor değiller… Bunlar gece gündüz demeden yanarlar.
Kimisi yolun sağında, solunda kimisi de havadadır. Bunlar kırmızı, sarı ve
yeşil renktedir. Ne güzel değil mi? Bunları gördüğümüz zaman ne yaparız?
Kırmızıysa dururuz, sarı yanıyorsa ne yaparız yavaşlarız, yeşil yanıyorsa zaten
bir şey dememe gerek yok: Allah ne verdiyse gaza basarız ki, kırmızıya
yakalanmayalım. Kurallar kavşağa yaklaşırken hızını azalt dese de o sayfayı
okurken elektrikler kesildiği için o kuralı öğrenememişizdir.
Allah
kimsenin başına vermesin ama yeşil yanıyordu ve geçemedik, durduk. Ne
yapıyoruz? Telefonla sohbete devam ediyoruz, karşıdan karşıya geçen kadınları,
kızları, yakışıklı delikanlıları kesiyoruz. Makyajımızı tazeliyor, saçımızı
düzeltiyoruz, yanımızda oturan arkadaşımızla sohbeti koyulaştırıyoruz. Kim
karışabilir ki? Arkada bekleyen saygısız araç sürücüleri dışında… O ne gürültü
ya, sanki kornaları takılmış. Ne olduğunu anlamaya çalışmadan araç içi
eylemlerimizi sürdürürüz. Arada bir de yakınırız: Öff ya yeşil ışık ne zaman
yanacak?!
Anacığım,
güzel kardeşim, ağabeyciğim senin o bahçe süsü sandığın trafik ışıklarındaki
yeşil yandııı, söndüüü, bi daha yandı… Sen hala uyu… Dışarıdan gelen korna
sesleri kimin için yükseliyor?
Ya
arkadaş kırmızı ışıkta durdun. Ne diye trafik ışıklarına bakmazsın, dururken
iyi… Bir de ışıkları görmeyecek şekilde durursun, öne geçersin… Baykuşsun ya
kafayı çevirecen geriye ışıkları öyle görecen. Ya bırak arkadaş ya… Yapma bu
zulümü ne kendine ne de diğer sürücülere.
Işıklarda
durdun mu? Bak kardeşim ışıkları takip et. Sarı yanınca hazırlan, yeşil yanınca
da geç git. Ne sen bekle ne de biz bekleyelim.
Korna
çaldırma, sinirimi kaldırma…
Hadi
dağılın…
24 Eylül 2015 Perşembe
Bilgili Akıl: JAPONLAR'DAN ÖĞRENİLMESİ GEREKEN 10 TEMEL İLKE
Bilgili Akıl: JAPONLAR'DAN ÖĞRENİLMESİ GEREKEN 10 TEMEL İLKE: 1. AĞIRBAŞLILIK Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ıstırap ifade etme görüntüsü yok. Üzüntünün kendisi yüceltildi. 2. ONUR Su ve yi...
JAPONLAR'DAN ÖĞRENİLMESİ GEREKEN 10 TEMEL İLKE
1. AĞIRBAŞLILIK
Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ıstırap ifade etme görüntüsü yok. Üzüntünün kendisi yüceltildi.
2. ONUR
Su ve yiyecek kuyruklarındaki disiplin. Hiçbir kaba söz ya da sert el kol hareketi yok. Sakinlikleri övgüye değer.
3. YETENEK
Örneğin, inanılmaz mimarlar. Binalar sallandı ama yıkılmadı.
4. ERDEM
İnsanlar sadece o anda gereksinimleri olanları aldılar. Başkaları da bir şeyler alabilsin diye.
5. DÜZEN
Hiçbir dükkân yağmalama yok. Yollarda korna çalmak, sollamak yok. Sadece anlayışlı tavırlar.
6. Özverili
Elli çalışan deniz suyu pompalamak için nükleer reaktörlerin içinde kaldı. Bunların yaptıklarının karşılığı nasıl ödenebilir?
7. DUYARLILIK
Lokantalar fiyatlarında indirim yaptı. Korunmayan bir bankamatiğe hiç kimse saldırmadı. Güçlüler zayıflara baktı.
8. EĞİTİM
Yaşlılar ve çocuklar dahil herkes ne yapacağını tam olarak biliyordu. Aynen de yaptılar.
9. MEDYA
Bültenlerde kendilerini mükemmel bir şekilde dizginlediler. Aptalca konuşan muhabirler/spikerler yoktu. Sadece sakin bir şekilde yapılan habercilik. En önemlisi de, durumdan faydalanarak kolay yoldan kendine pay çıkarmaya çalışan politikacılar yoktu.
10. VİCDAN
Bir mağazada elektrikler kesildiğinde, insanlar aldıkları şeyleri tekrar raflarına koydular ve sessiz bir şekilde çıktılar.
Ülkeleri dev bir afete uğramış durumdaki Japon vatandaşlarından dünyanın alacağı çok dersler var.
17 Eylül 2015 Perşembe
Bilgili Akıl: Eski Türklerde Kadının Yeri
Bilgili Akıl: Eski Türklerde Kadının Yeri: 1.) Türklerin en eski destanlarından biri olan Yaratılış Destanı’nın da Yaratan’a ilham veren ‘’Ak Ana ‘’ adında ki kadındır. 2.) Kadının...
Eski Türklerde Kadının Yeri
1.) Türklerin en eski destanlarından
biri olan Yaratılış Destanı’nın da Yaratan’a ilham veren ‘’Ak Ana ‘’ adında ki
kadındır.
2.) Kadının yüceliği Altay Dağları’nın
en yüksek tepesine “Kadınbaşı” ismi verilerek yaşatılmıştır.
3.) Bilge Kağan kitabesinde Kağan ‘’Sizler
Anam Katun, Büyük Annelerim, Hala ve Teyzelerim, Prenseslerim’’ sözleri ile
hitabına başlar.
4.) Eski Türk inancına göre ‘’Han
ile Katun’’ gök ve yerin evlatlarıdır. Kadının yeri yedinci kat göktür.
5.) Eski Türk destanlarında kadın
erkeğinin her daim yanındadır. Kadın erkeğinin güç ve ilham kaynağı kabul
edilirdi.
6.) Türk kültüründe destan
kahramanları iyi ata binen, iyi savaşan, iyi kılıç kullanan kadınlarla evlenmek
istemektedirler. Örnek olarak Korkut Ata’nın Bamsı Beyrek hikâyesindeki Banu
Çiçek Katun’u verebiliriz.
7.) Eski bir Türk atasözü; ‘’Birinci
zenginlik sağlık, ikinci zenginlik iyi bir kadın.’’
8.) Savaşta kadınların düşman eline
geçmesi büyük bir utanç sayılırdı.
9.) Oğuz Kağan destanından öğrendiğimize
göre ırza tecavüzün cezası ölüm veya gözlere mil çekilmesiydi.
Arap gezgini Ahmed bin Fadlan,
Türklerin tecavüz suçlusunun bacaklarından çapraz bağlanmış iki ağaca
bağladığını ve ipin kesilmesi sureti ile bacakların ayrıldığını hatıralarında
belirtir.
10.) Yine Arap gezgini olan İbn’i
Batuta şöyle der “Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türklerin
kadınlarına gösterdiği hürmetti. Burada kadınların kıymeti ve derecesi
erkeklerinden daha üstündür.”
11.) Kağanın buyrukları yalnız
“Kağan buyuruyor ki” ifadesiyle başlamışsa geçerli kabul edilmezdi.
12.) Yabancı devletlerin elçilerinin
kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerde kadın, hakanın
solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi. Mesela
büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Tanrıkut Mete
Han’ın Katunu imzalamıştır.
13.) Ebul Gazi Bahadır Han, Secere-i
Terakime’de, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını
anlatmaktadır.
14.) Eski Türklerde kadın miras
hakkına sahipti. Kadının kendine ait mülkü mevcuttu. Kadının bunu istediği gibi
kullanma hakkı vardı.
15.) Eski Türklerde koca karısını
boşayabildiği gibi, kadın da kocasını boşayabilirdi.
16 Eylül 2015 Çarşamba
Bilgili Akıl: Yaşam Paradoksumuz
Bilgili Akıl: Yaşam Paradoksumuz: Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz: Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız,...
Yaşam Paradoksumuz
Tarih içinde zamanımızın
paradoksunu şöyle sıralayabiliriz:
Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.
Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.
Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var.
Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.
Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla tv izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz.
Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.
Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik.
Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık. Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik. Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.
Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama ön yargılarımıza edemedik. Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz. Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.
Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır. Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir.
Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız. Öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı, ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz.
Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür. Paylaşmak özel ve güzeldir, yaşamı paylaşmak, özel gün ve anları paylaşmak, değer verip değerinizi bilen birileri olduğunu bilmek, onunla paylaşmak ne kadar lüks artık. Onu bulmak ve kaybetmemek, dostluğu, sevgiyi, hüznü paylaşmak, ne güzeldir tüm bunların tarihe karıştığı bir dönemde elde etmek ve yaşamak...
George Carlin...
Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.
Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.
Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var.
Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.
Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla tv izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz.
Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.
Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik.
Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık. Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik. Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.
Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama ön yargılarımıza edemedik. Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz. Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.
Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır. Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir.
Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız. Öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı, ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz.
Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür. Paylaşmak özel ve güzeldir, yaşamı paylaşmak, özel gün ve anları paylaşmak, değer verip değerinizi bilen birileri olduğunu bilmek, onunla paylaşmak ne kadar lüks artık. Onu bulmak ve kaybetmemek, dostluğu, sevgiyi, hüznü paylaşmak, ne güzeldir tüm bunların tarihe karıştığı bir dönemde elde etmek ve yaşamak...
George Carlin...
29 Ağustos 2015 Cumartesi
Beni müdür yapın...
Gündemi takip edip kararırken biraz tebessüm edelim, düşünelim dedim:
Bir gün organlar kendi aralarında kavgaya başlamış. O diyor bu vücudun müdürü ben olmalıyım, diğeri diyormuş ki yok ben olmalıyım. Kalp, ben olmasam yaşayamazsınız, beyin ben olmasam hayatınız darmadağın olur, akciğerler ben olmasam nefessiz kalırsınız, ayaklar ben olmasam bir adım öteye gidemezsiniz! Her organ müdür olmak için kendi propagandasını yapıyormuş.
Herkes başka bir ağızdan konuşuyormuş yani. Bir yandan da Göt: "Asıl müdür ben olmalıyım. En önemli benim" diyormuş. Ama kimse sallamıyormuş onu. Bunu gören göt çok sinirlenmiş. Nasıl sallamazsınız beni diye... Sonra bir sıkmış kendini... 1 gün, 2 gün, 3 gün,... derken tüm organlar isyan etmeye başlarlar. Aman göt n'aptın gözünü seveyim bak hepimiz perişanız. Göt: 'Beni müdür yaparsanız ancak o zaman bırakırım kendimi' demiş. Tüm organlar çaresiz kalmışlar. Mecburen götü müdür ilan etmişler.
Bir gün organlar kendi aralarında kavgaya başlamış. O diyor bu vücudun müdürü ben olmalıyım, diğeri diyormuş ki yok ben olmalıyım. Kalp, ben olmasam yaşayamazsınız, beyin ben olmasam hayatınız darmadağın olur, akciğerler ben olmasam nefessiz kalırsınız, ayaklar ben olmasam bir adım öteye gidemezsiniz! Her organ müdür olmak için kendi propagandasını yapıyormuş.
Herkes başka bir ağızdan konuşuyormuş yani. Bir yandan da Göt: "Asıl müdür ben olmalıyım. En önemli benim" diyormuş. Ama kimse sallamıyormuş onu. Bunu gören göt çok sinirlenmiş. Nasıl sallamazsınız beni diye... Sonra bir sıkmış kendini... 1 gün, 2 gün, 3 gün,... derken tüm organlar isyan etmeye başlarlar. Aman göt n'aptın gözünü seveyim bak hepimiz perişanız. Göt: 'Beni müdür yaparsanız ancak o zaman bırakırım kendimi' demiş. Tüm organlar çaresiz kalmışlar. Mecburen götü müdür ilan etmişler.
7 Ağustos 2015 Cuma
Karardım iyice
Haber izlemesem savaş mavaş çıkar, birileri ülkeden kaçar gider de havadisi kaçırırım diye telaşlanıyorum. İzlesem sinire kalıyorum içim kararıyor. Al sana Silopi... İç savaş mı başlıyor acaba? Birinin içi soğusun, egosu tatmin olsun diye... Ne hırsmış arkadaş ya... Yazasım yok valla...
6 Ağustos 2015 Perşembe
Yasal düzenlemeler yasal mı?
Ya da etik mi? Bakanlar Kurulu seçimden iktidarı kaybetmiş bir partinin üyelerinden oluşuyor. Bunlar da durmadan bir takım kararlar alıyorlar. Gazetelerde pek yer almadığını gördüğüm bir haber: Madenlerde Avrupa ve dünya standartlarına uygun düzenlemeler yapılması zorunluluğu Bakanlar Kurulu kararıyla 2019 yılı sonuna kadar ertelendi.
Ne lan bu? Grizu, toprak kayması, patron vicdansızlığı, gözünü para hırsının bürümüş olması bunlar da 2019 yılı sonuna kadar ertelensin. Hatta Ankara'ya deniz getirilsin Bakanlar Kurulu kararıyla. Pardon onu İ. Melih halletmişti... Üçüncü boğaz köprüsünün ayakları ayak oyunlarıyla Ankara'ya kadar uzatılsın...
Milletin oylarıyla da bunu yapanlar belalarını bulsunlar en kısa zamanda... Sinir oldum gene yaa!
Ne lan bu? Grizu, toprak kayması, patron vicdansızlığı, gözünü para hırsının bürümüş olması bunlar da 2019 yılı sonuna kadar ertelensin. Hatta Ankara'ya deniz getirilsin Bakanlar Kurulu kararıyla. Pardon onu İ. Melih halletmişti... Üçüncü boğaz köprüsünün ayakları ayak oyunlarıyla Ankara'ya kadar uzatılsın...
Milletin oylarıyla da bunu yapanlar belalarını bulsunlar en kısa zamanda... Sinir oldum gene yaa!
5 Ağustos 2015 Çarşamba
Sağlıklı Hayat (!)
Mesaj geldi bugün bana, telefonuma. Başlık: T.C. SAGLIK devamı aşağıda:
Sağlıklı bir hayat için yeterli ve dengeli beslenmeyi ihmal etmeyin. Hayatınızın tadı kaçmasın. Sağlık Bakanı Dr. M. Müezzinoğlu
Sen işi gücü bırak koskoca bakan bana mesaj at. Dengeli beslen, yeterli beslen diye. Bu mesajı attığı kaç kişi acaba bakan beyin önerdiği şekilde besleniyor? Lan açlık sınırı iki asgari ücret kadar olan bir ülkede kim nasıl dengeli ve yeterli beslensin?
Alışverişe çıkıyoruz çocuklar sakız istiyor. Kutuyu bana gösteriyor, tanıyorum o kutuyu: O kutuya verilen parayla 4 (dört) ekmek alınabiliyor. Bırak babacığım onunla dört ekmek alınır yazık o paraya diyorum. Çocuklar gözlerini de kutunun üstüne koyarak kutuyu yerine koyuyorlar. Gel de isyan etme. Çocuğun canı çekmiş almıyorsun. Bu ülkede o parayı kazanmak için milyonlarca insan 45 dakika insanlıktan uzak koşullarda çalışıyor. Ama yine de sağlıklı ve yeterli beslenelim değil mi bakan bey?
Aslında en sağlıklı beslenme yeşil gıdalarla oluyor. Şu ayakkabı kutularında yetişen yeşilliklerden halka da pay verseniz ne kadar iyi olur...
Karnımızı doyurabilelim de yeterli ve sağlıklısı eksik kalsın...
Sağlıklı bir hayat için yeterli ve dengeli beslenmeyi ihmal etmeyin. Hayatınızın tadı kaçmasın. Sağlık Bakanı Dr. M. Müezzinoğlu
Sen işi gücü bırak koskoca bakan bana mesaj at. Dengeli beslen, yeterli beslen diye. Bu mesajı attığı kaç kişi acaba bakan beyin önerdiği şekilde besleniyor? Lan açlık sınırı iki asgari ücret kadar olan bir ülkede kim nasıl dengeli ve yeterli beslensin?
Alışverişe çıkıyoruz çocuklar sakız istiyor. Kutuyu bana gösteriyor, tanıyorum o kutuyu: O kutuya verilen parayla 4 (dört) ekmek alınabiliyor. Bırak babacığım onunla dört ekmek alınır yazık o paraya diyorum. Çocuklar gözlerini de kutunun üstüne koyarak kutuyu yerine koyuyorlar. Gel de isyan etme. Çocuğun canı çekmiş almıyorsun. Bu ülkede o parayı kazanmak için milyonlarca insan 45 dakika insanlıktan uzak koşullarda çalışıyor. Ama yine de sağlıklı ve yeterli beslenelim değil mi bakan bey?
Aslında en sağlıklı beslenme yeşil gıdalarla oluyor. Şu ayakkabı kutularında yetişen yeşilliklerden halka da pay verseniz ne kadar iyi olur...
Karnımızı doyurabilelim de yeterli ve sağlıklısı eksik kalsın...
26 Nisan 2015 Pazar
Nükleer Mühendis Ozharovskiy: Türkiye Deneme Tahtası Olacak...
Ozharovskiy, hiç denenmemiş VVER-1200 tipi
reaktörlü santrala karşı çıktığı için Belarus’ta tutuklanmıştı. Aynı tip
reaktörün Akkuyu’ya yapılması planlanıyor.
Nükleer Enerji Mühendisi Andrey Ozharovskiy, 2009’da Rus Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom’un, Belarus’a yapmayı planladığı bir nükleer santrala karşı çıktığı için tutuklanmış ve yedi gün içeride kalmıştı. Ozharovskiy, “toplum düzenini bozmak”la suçlanmıştı.
Nükleer Enerji Mühendisi Andrey Ozharovskiy, 2009’da Rus Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom’un, Belarus’a yapmayı planladığı bir nükleer santrala karşı çıktığı için tutuklanmış ve yedi gün içeride kalmıştı. Ozharovskiy, “toplum düzenini bozmak”la suçlanmıştı.
Nükleer enerji faaliyetleri konusunda uzman
olan Ozharovskiy ve arkadaşlarının yazdığı bilimsel raporlarda, nükleer
santralların genel olarak hayati risklerine yer veriliyordu. Ama bunun yanı
sıra en dikkat çekici noktalarından biri de VVER-1200 tipi reaktörlü NGS-2006
projesi daha önce dünyada hiç inşa edilmemiş olmasıydı.
Yani Belarus’ta ‘bir deneysel çalışma’
yapılacaktı. Belarus’ta 2013’te bitmesi beklenen santral hâlâ faaliyete
geçmedi. Yani dünya üzerinde hâlâ bu tipte reaktörleri olan bir proje denenmiş
değil. Rosatom ise bugün Akkuyu’ya işte o denenmemiş reaktörlerden yapmak istiyor.
Yeni deney tahtası adayı Türkiye. BirGün yazarı Özgür Gürbüz’ün önerisi ve
yardımıyla Ozharovskiy’e ulaştım. Rosatom’u bir de ondan dinledim.
DENEYSEL TASARIM
“Türkiye’ye yapılacak olan VVER-1200 tipi
reaktörlü NGS-2006 projesinin ne olduğunu anlatmakla başlamak istiyorum” dedi
Ozharovskiy. Bugüne kadar bu türde tek bir reaktör dahi inşa edilmediğini
söyledi: “Yani sözkonusu proje yüzde 100 deneysel bir tasarım olacak. Rusya’da
bu türden dört tane reaktör şu anda yapım aşamasında. Bu reaktörlerin iki üç
yıllık gecikmeyle ancak önümüzdeki sene tamamlanmaları bekleniyor.”
HAYATİ FARKLAR VAR
“Türkiye’nin bu tip reaktörler için bir
deneme tahtası olmayı neden kabul ettiği konusunda hiçbir fikrim yok” diyen
Ozharovskiy’nin anlattıklarına göre bugüne kadar kurulan VVER-1000 tipi reaktör
prototipinden ders alarak, henüz yapılmamış olan VVER-1200’ü kusursuz
tasarlaması da mümkün değil.
İki tip reaktör arasında olası faciaların
önünü açacak çok sayıda fark var: “Gücü yüzde 20 daha fazla, çekirdek ebatları
farklı, yakıt çubukları ve yakıt montajları farklı, soğutma pompaları farklı.
Bütün bu donanım hiçbir zaman uygulanmadı.”
REKLAMLARA
İNANIYORLAR
Üstelik işin sadece güvenlik kısmının değil
ekonomik karakterini de “kağıt üzerinde” olduğunu söylüyor Ozharovskiy, “bunların
doğruluğuna ilişkin hiçbir pratik bilgi yok” diyor ve ekliyor: “Öyle görünüyor
ki pek çok insan Rosatom’un deneyime dayalı olmayan reklamlarına inanıyor.”
GÜVENLİ NÜKLEER YOK!
Evet, Akkuyu’ya kurulması planlanan santralı
VVER-1200 reaktörlerinin kendine has problemlerine dikkat çekerek anlatmaya
başladı Ozharovskiy. Ama işin bu kısmı biter bitmez, o da pek çok uzman gibi
aslında reaktör tipi ne olursa olsun bütün nükleer santrallarda çok ciddi
güvenlik sorunları olduğunun altını çizdi.
Yani Türkiye televizyonlarında dönen,
billboardlara yerleştirilen reklamlarda iddia edilenin aksine, ona göre, bu
işin temiz ve güvenli bir yolu yok: “Bilin ki herhangi bir çeşit Nükleer Enerji
Santralı’nın yüzde 100 güvenlik garantisi, Nükleer ve radyoaktif atık sorununa
ve kötü ekonomik performansa çözümü yok. Rosatom’un Türkiye’ye santral
yapmasına izin vermek ne akıllıca ne de sorumluluk sahibi bir karar. Sadece
şimdi değil gelecekte de çok fazla sorun ortaya çıkacak, nükleer atık sorunu
gibi…”
DİĞER ÇILGIN PROJE
Bütün bu nedenlerle Rusya’nın Türkiye’ye
yapmayı planladığı santral için bizim pek de yabancı olmadığımız bir tanımlama
kullanıyor Ozharovskiy, “çılgın proje” diyor: “Bizim bir devlet tekelimiz var:
Rus Devlet Şirketi ‘Rosatom’. Rosatom’un kamu parasına erişimi var.
Bu nedenle Türkiye’ye reaktör ihraç etmek
gibi çılgın projelere girişebiliyorlar. Rus çevre örgütleri, geride kalan
yüzyıla ait tehlikeli bir teknoloji olarak değerlendirilen nükleer reaktörlerin
ihraç edilmesine karşı çıkıyor. Bugün nükleer enerji güneş ve rüzgâr gibi
yenilenebilir enerjiyle yarışamaz bile; zira çok daha pahalı ve çok daha
tehlikeli.”
ÇÜNKÜ SİLAH ÜRETİYOR
“Rusya’nın nükleer endüstrisi ve enerjisi
var, çünkü nükleer silah üretiyor” diyen Ozharovskiy, sözlerini şöyle
sürdürüyor: “Eğer Türkiye nükleer bomba yapmak istiyorsa o zaman bir nükleer
enerji santralına sahip olmak istemesini anlayabilirim. Fakat eğer Türkiye
sürdürülebilir ve uygun fiyatlı enerji istiyorsa, kafasını yenilenebilir
olanlara çevirse daha iyi olur.”
Yedi gün cezaevinde
kaldım
“Belarus’ta bir Rus nükleer projesini
eleştirmeye teşebbüs ettiğim için tutuklandım ve yedi gün cezaevinde kaldım. Bu
arada sözkonusu reaktör Türkiye’de Rosatom’un yapmayı planladığı VVER-1200’dü.
Buna rağmen Rusya’da anti nükleer örgütlenmeler var. Örneğin yapılması
planlanan Nizhegorodskaya Nükleer Santralı bölgesine yakın Murom’da çok güçlü
nükleer karşıtı protestolar yapıldı. Ama evet, Rusya’da nükleer enerjiye
devletin en üst kademelerinden akıldışı bir politik destek var”.
Çernobil hâlâ bizimle
“Çernobil felaketinin ardından geçen 29 sene
sonra bile felaketin etkileri hâlâ burada, hâlâ bizimle. Ukrayna, Belarus ve
Rusya’da pek çok yerde Çernobil nedeniyle hâlâ insanlar yaşayamıyor ve tarım
yapılamıyor. Lütfen not edin, Belarus, Krasnopolye’de, Çernobil’e 230 kilometre
uzaklıkta hâlâ boş olan yerler var.”
24 Nisan 2015 Cuma
http://www.tallarmeniantale.com
Amerika'da yaşayan bir Türk tarafından hazırlanan sitede Ermenilerin soykırım iddialarına belgelere dayanarak yanıt veriliyor.
17 Mart 2015 Salı
Kurbağa Hikayesi
Bir kurbağa
sürüsü ormanda yürürken, içlerinden ikisi bir çukura düştü. Diğer bütün
kurbağalar çukurun etrafında toplandılar. Çukur bir hayli derindi ve
arkadaşlarının zıplayıp dışarı çıkması mümkün görünmüyordu.
Yukarıdaki kurbağalar, boşuna uğraşmamalarını söylediler arkadaşlarına : "Çukur çok derin,dışarı çıkmanız imkansız."Ancak, çukura düşen kurbağalar onların söylediklerine aldırmayıp çukurdan çıkmak için mücadeleye devam ettiler. Yukarıdakiler ise hala boşuna çırpınıp durmamalarını, ölümün onlar için kurtuluş olduğunu söylüyorlardı.
Sonunda kurbağalardan birisi söylenenlerden etkilendi ve mücadeleyi bıraktı. Diğeri ise çabalamaya devam etti.
Yukarıdakiler de, çırpınıp durarak daha çok acı çektiğini söylemeyi sürdürdüler.Ne var ki, çukurdaki kurbağa son bir hamle daha yaptı, bu kez daha yükseğe sıçramayı başardı ve çukurdan çıktı.
Çünkü, bu kurbağa sağırdı. O yüzden, arkadaşlarının ümit kırıcı sözlerine kulak asmamıştı. "Ümidini kaybetmiş bir insanın, başka kaybedecek bir şeyi yoktur"
Yukarıdaki kurbağalar, boşuna uğraşmamalarını söylediler arkadaşlarına : "Çukur çok derin,dışarı çıkmanız imkansız."Ancak, çukura düşen kurbağalar onların söylediklerine aldırmayıp çukurdan çıkmak için mücadeleye devam ettiler. Yukarıdakiler ise hala boşuna çırpınıp durmamalarını, ölümün onlar için kurtuluş olduğunu söylüyorlardı.
Sonunda kurbağalardan birisi söylenenlerden etkilendi ve mücadeleyi bıraktı. Diğeri ise çabalamaya devam etti.
Yukarıdakiler de, çırpınıp durarak daha çok acı çektiğini söylemeyi sürdürdüler.Ne var ki, çukurdaki kurbağa son bir hamle daha yaptı, bu kez daha yükseğe sıçramayı başardı ve çukurdan çıktı.
Çünkü, bu kurbağa sağırdı. O yüzden, arkadaşlarının ümit kırıcı sözlerine kulak asmamıştı. "Ümidini kaybetmiş bir insanın, başka kaybedecek bir şeyi yoktur"
Alıntıdır.
TV mi daha zararlı domates mi?
Bugün çocuklarım ders çalışırken aklıma geldi: Ders çalışırlarken televizyonu kapatıyoruz, itirazları da olmuyor. Bunun nedeni ilk dönemlerinden itibaren oyun oynarken ya da birlikte etkinlik yaparken televizyonu o süre içinde kapalı tutmamızdı.
Bunları düşünürken mutfak tezgahındaki domatese gözüm takıldı. Bizimkilerin kreş dönemini anımsadım. Televizyon ve domates arasında nasıl bir bağlantı olabilir ki? Kısaca anlatayım:
Kreşte ayda bir ya da değişik periyotlarla veliler çağırılır toplantıda çocukların durumu, kreşteki uygulamalar konuşulur, bilgi verilirdi. Bu toplantılarda benim dikkatimi çeken bazı ailelerin mevsimi dışında kreşteki yemeklerde, kahvaltıda domates kullanılmaması yönündeki istekleriydi. Düşününce hayatımız hormonlaştığı için bu talep yüzde yüz haklı geliyor. Çocukları korumak gerek. Bu haklı isteği dillendiren aileler çocukların ev içi davranışlarıyla ilgili konuşmalarda ise "eve girer girmez, televizyon kumandasını eline alıyor, kanepeye uzanıyor, yemeğini de oraya istiyor" demez mi!
Şimdi ben şaşırmayayım da kimler şaşırsın... Sen çocuk hormonlu domates yemesin diye el aleme akıl ver. Sonra da çocuğun tüm hormonlarını, algısını, düşüncesini, motor becerilerini alt üst eden televizyonu izlemesini önleme konusunda hormonsuz domates kullananlara çocuğunu şikayet et!
Şimdi söyleyin TV mi daha zararlı domates mi?
Bunları düşünürken mutfak tezgahındaki domatese gözüm takıldı. Bizimkilerin kreş dönemini anımsadım. Televizyon ve domates arasında nasıl bir bağlantı olabilir ki? Kısaca anlatayım:
Kreşte ayda bir ya da değişik periyotlarla veliler çağırılır toplantıda çocukların durumu, kreşteki uygulamalar konuşulur, bilgi verilirdi. Bu toplantılarda benim dikkatimi çeken bazı ailelerin mevsimi dışında kreşteki yemeklerde, kahvaltıda domates kullanılmaması yönündeki istekleriydi. Düşününce hayatımız hormonlaştığı için bu talep yüzde yüz haklı geliyor. Çocukları korumak gerek. Bu haklı isteği dillendiren aileler çocukların ev içi davranışlarıyla ilgili konuşmalarda ise "eve girer girmez, televizyon kumandasını eline alıyor, kanepeye uzanıyor, yemeğini de oraya istiyor" demez mi!
Şimdi ben şaşırmayayım da kimler şaşırsın... Sen çocuk hormonlu domates yemesin diye el aleme akıl ver. Sonra da çocuğun tüm hormonlarını, algısını, düşüncesini, motor becerilerini alt üst eden televizyonu izlemesini önleme konusunda hormonsuz domates kullananlara çocuğunu şikayet et!
Şimdi söyleyin TV mi daha zararlı domates mi?
15 Mart 2015 Pazar
SGDP Ödemeyin!..
Emeklilik tarihe karışacak. Çünkü kimse emekli olamayacak. Şu anda emekli
olanlar şanslı. Kızmayın canım, ben de sizlerden birisiyim. Yıllarca çalışıp
emekli olamamaktan emekli olmak daha iyi değil mi? Kötünün iyisi… Özellikle
SSK, 4A emeklisinin maaşlara yapılan -aslında yapılmayan da denilebilir- zamla
ilgili sorunu var. Yıllık enflasyon oranı kadar artış. Onu benim külahıma
anlat. Fark vermemek için buyurdular yukarıdan: “Tiz enflasyon düşürüle!” Son
hızla yukarıya doğru ivmelenen enflasyon bile şaşırdı ben şaşırmadım. Aralık
ayı enflasyonu eksi olarak gerçekleşti. (Dünyada yalandan ölecek ilk kişi kesin
bizim ülkeden olacak) Pat! Emeklinin hevesi kursağında kaldı. Ocak ayına
bakıyoruz, şaşkın enflasyon doludizgin yukarıya doğru gidiyor.
Bunları girizgah olarak yazdım. Şimdi konumuza gelelim. Emekli olup da
işyeri açtıysanız SGDP ödemeyin!.. Dalga falan geçmiyorum, gerçekten de
ödemeyin. Ben ödemedim. Nasıl mı? Anlatayım:
Küçük bir kırtasiye dükkanı açtım. Ben
kaşındım. Ülkede zaten emekliler ikinci sınıf insan muamelesi görüyor, sınıf
değiştirip üçüncü sınıf insan muamelesi görmek için esnaf oldum. Bunu sonradan
anladım, iyi de oldu. Mali Müşavir olarak da yakından tanıdığım dostum,
arkadaşım Hamdullah Alkaşi (http://www.hamdullahalkasi.com/)
bana yardımcı ve destek oldu. İşyerimi açtım. Bağkur’a bildirimde bulundum. Hiç
beklemeden maaşımdan 225 TL kesmeye başladılar. Zaten maaş üç kuruş bunlar da
alıyorlar bir kısmını, ya sabır… Bu arada Hamdullah’la da görüşüyor, fikir
alışverişinde bulunuyorum. Bu kesintiden kurtulmanın bir yolu yok mu diye
kafa patlatıyoruz. Bir gün Hamdullah 6111 sayılı Torba Kanunda yer alan
düzenlemeyle kesintiden kurtulabileceğimi söyledi. Hemen araştırmaya başladım.
Gerçekten de 33. maddede yazılanlara göre SGDP ödemeyecektim. (http://www.gib.gov.tr/fileadmin/haberler/6111saykanun.pdf)
Bununla ilgili olarak SGK ne yapmıştı onu da öğrenmek gerekiyordu, öğrendim. SGK
da bir genelge yayınlayarak uygulamayı düzenlemişti. (Sosyal Güvenlik Kurumunun
2011/36 sayılı genelgesinin 6.1.6 maddesi)
Emekli Esnafın SGDP Kesintisinden
Kurtuluşu…
Buraya kadar gözünüzü başınızı ağrıttım ama inanın buna değecek. Yasaya ve
genelgeye göre işin aslı şu: Emeklisiniz, işyeri açtınız. Biz de sizden her ay
yüzde 15 SGDP kesiyoruz. (Yüzde 15 yalan benden kesilen daha fazlaydı, bu ayrı
bir rezillik) He kesiyorsunuz. (Biz sanki kesintiyi telafi edecek kadar
kazanıyoruz da) Eyy Esnaf! Bundan böyle bir işyerinde sigortalı olarak
çalışmaya başlarsan, bir gün dahi sigorta primin yatırılırsa senden SGDP’yi
kesmeyeceğim.
Şimdi hesap kitap yapalım: Maaştan yapılan SGDP kesintisi %15. Bu nereden
bakarsanız bakın 150-225 TL eder.
Şimdi de bir günlük çalışma nedeniyle ödeyeceğimiz primi hesaplayalım:
2015 yılının ilk altı ayı için 90,11
TL/Ay işçiden, bizden kesilecek olan sigorta primi.
2015 yılının ilk altı ayı
için İşverenin ödeyeceği prim tutarı: 294,37 TL/Ay (270,34
TL/Ay İşveren Payı + 24,03 TL/Ay Kısa Vadeli Sigorta Kolları Primi
Aylık Toplam Prim Ödemesi 384,48
TL
Şimdi bunu 30’a bölerek ödenmesi gereken
günlük primi bulalım: 384,48/30 = 12,82 TL
Evet, sizi sigortalı çalışanı olarak gösterecek bir işyeri bulduktan sonra
yapılacak tek şey ayda 12,82 TL’yi işyeri sahibine ödeyerek 150-225 TL’lik
kesintiden kurtulabilirsiniz.
Ben kurtuldum. Eğer siz de SGDP kesintisinden kurtulmak istiyorsanız mail
adresinizi bırakın size dilekçe örneklerini göndereyim.
Emekli Esnaf! SGDP Ödeme!..
İşte dünyanın en çok okunan şiiri!
ANLAR
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85′indeyim ve biliyorum…
ÖLÜYORUM…
Jorge Luis Borges
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85′indeyim ve biliyorum…
ÖLÜYORUM…
Jorge Luis Borges
Toyzz Shop: Teknik Birimim Yok, Ama Teknik Tespit Yapabilirim...
Üzerinden zaman geçti biliyorum. Fakat yazmadan
edemeyeceğim. Umarım bunu Toyzz Shop yetkililerinden birisi okur da kendilerine
bir çeki düzen verirler. Anlatacağım olay şöyle:
Toyzz Shop'tan oğluma uzaktan kumandalı araba aldım.
Sünnet hediyesi olarak. Çocuk giden bir parçasının acısını bir parça unutsun
diye. Parça parça oldu ama idare edin. Evde çocuğa arabayı gösterdim sevinçten
zıplayamadı ama sevindi. Neyse, arabayı şarja taktım, uzaktan kumandasının
pillerini yerleştirdim. Bir süre sonra oğlum arabayla oynamaya başladı.
Mevsimlerden yaz, Mersin'deyiz. Yerlerde halı falan yok. Ev misafir gelecek
diye değil alışkanlıktan günde iki posta süpürülüyor ama evde 7 yaşında iki
çocuk olunca ortalık kısa sürede eski haline dönüyor. Niye zeminle ilgili bilgi
verdim diye merak ediyorsunuzdur.
Söyleyeyim: Toyzz Shop'un olmayan teknik birimine göre
araç hatalı kullanımdan dolayı aldığımızın ikinci günü çalışamaz hale gelmiş!?
Arabanın tekerleklerine saç telleri dolaşmış. Bu nedenle
içeride bulunan çarklardan birisi kullanılamaz hale gelmiş. Bunu söyleyen Toyzz
Shop'da çalışan elemanlardan birisi. Teknik birim yok ama hatalı kullanımı
anlayabiliyorlar. Değiştiremeyiz dediler. Aynı evde, aynı zeminde yaklaşık 20
yıl önce alınmış uzaktan kumandalı arabayı sorun yaşamadan kullanıyoruz. Bunu
kanıtlayabilirim de dedim. Dinleyen yok.
Merkeze, müşteri hizmetleri birimine mail attım durumu
anlattım. Bir kaç gün sonra yanıt geldi: Hatalı kullanım nedeniyle
değiştiremiyoruz. Peki dedim, yazdım. Hatalı kullanım olduğuna dair bana teknik
rapor verin. İki ya da üç gün sonra yanıt geldi. (Bu arada sanırım teknik birim
var mı yok mu diye araştırdılar.) Teknik birimimiz olmadığı için istediğiniz
raporu veremiyoruz.
Ya arkadaş, tamamen elektronik, mekanik bilgi gerektiren
bir tespit yapıyorsun. Çocuğun hevesini kursağında bırakıyorsun. Parayı
söylemiyorum bile. Teknik birimim yok diye yanıt yazıyorsun.
Paketin üzerinde saç tellerinin bulunduğu ortamlarda kullanmayın
yazıyor mu? Yanıt yok. Pakette de öyle bir şey yok. Aslında Toyzz Shop'da
müşteri memnuniyeti ya da müşteriye saygı yok. Raflarında sattıkları uzaktan
kumandalı araba, uçak, helikopter vb. oyuncakları bit pazarı tabir edilen
yerlerden yarı fiyatının altında almak mümkün. Ayrıca bozulmadan iki günden
fazla kullanabiliyorsunuz.
Ben yandım siz
yanmayın...
14 Mart 2015 Cumartesi
Yaratıcılığın 3M Yolu
"3M, çalışanlarına inisiyatiflerini
kullanabilecekleri bir çalışma ortamı sunar."
3M çalışanlarının potansiyellerini kullanabilecekleri bir yerdir. 3M çalışanları öğretici, teşvik edici edici profesyonel kişilerin çalıştığı bir ortamda çalışırlar. 3M çalışanlarına yetki ve sorumluluk verir, kişilerin, şirketin hedeflerine başarıyla ulaşması için kendi yollarını kullanmalarına izin verir. 3M çalışanlarını farklı işlere, farklı bölümlere dünyanın farklı yerlerine yönelterek kendilerini geliştirmelerini sağlar, teşvik eder. Çalışanlarının şahsi problemlerini çözümlemek için programlar düzenler. 3M çalışanlarına, sosyal yardımlar ve güvenlik sağlar. 3M çalışanlarının sağlığını ve güvenliğini temin etmek için çok çalışır. Bütün bunların karşılığında 3M çalışanlarından güçlü bir destek alır, çalışanlar şirketin bir parçası olmaktan gurur duyarlar.
McKnight İlkeleri
3M’in değerlerinin ve güçlü noktalarının pek çoğu bir
insanın çabalarına bağlanabilir: 3M’in 30 yıl genel müdürlüğünü yapan William
Mc.Knight’dan söz ediyoruz. Şirket büyüdükçe 3M’in yüzyüze kalacağı zorlukları
öngörecek kadar ileri görüşlü bir kişi olan Mc. Knight 3M çalışanlarına atfen
kaleme alınan bir dizi ilke ortaya koymuştur:"İşletmemiz büyüdükçe, sorumluluğu astlara delege etmek ve tüm çalışanları kendi inisiyatiflerini kullanmaya teşvik etmek giderek önem kazanmaktadır. Eğer yeterince iyilerse, yetki ve sorumluluğumuzu devrettiğimiz bu kişiler işlerini kendi bildikleri şekilde yapmak isteyeceklerdir. Bunlar istediğimiz özelliklerdir ve işlerini yapma tarzı genel faaliyet modelimize uygunluk gösterdiği sürece, insanlar teşvik edilmelidir.
Hatalar yapılacaktır; ancak bir kişi esasen haklı ise, yaptığı hatalar, uzun vadede otoriter davranıp işlerini nasıl yapacaklarını söylemeyi görev edinen yönetimin yapacağı hatalar kadar ciddi olmayacaktır. Hata yapıldığında yıkıcı ölçüde eleştirel davranan bir yönetim, inisiyatifi öldürür ve eğer büyümeye devam edeceksek, inisiyatif sahibi pek çok insanı bünyemizde barındırmalıyız."
William L. McKnight
McKnight bu sözleri
1941’de söylemişti. 50 yıl öncesinden günümüzün “insanlara yetki verme”
kavramını öngörmüş ve 3M’in yenilik kültürünün zeminini hazırlamıştı.
Bilgili Akıl: Özlü Sözler
Bilgili Akıl: Özlü Sözler: Eğer kekeme değilseniz, söylemek her zaman kolay, yapmak her zaman zordur. R. Lewton Yapılmış küçük işler, planlanmış büyük işlerden d...
Özlü Sözler
Eğer kekeme değilseniz, söylemek her zaman kolay, yapmak her zaman zordur. R. Lewton
Yapılmış küçük işler, planlanmış büyük işlerden daha iyidir. Peter Marshall
Hayatta en büyük eğlence başkasının yapamazsın dediğini yapmaktır. Walter Bagehot
Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Moliere
Özlü Sözler
İnsanlara bilgisizliklerini anlatmak imkansızdır. Zira bilgisizliği anlayabilmek için de bilgi lazımdır. O halde cahilliğini görebilen cahil sayılmaz. J. Taylor
13 Mart 2015 Cuma
Bilgiyi paylaşın çoğalsın... Sizi örnek alanlardan yeni şeyler öğrenirsiniz...
Wordpress'de yayınladığım bloglarımla paralel olarak yayın yapmayı planlıyorum. Du bakali n'olcek...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)