17 Kasım 2015 Salı

Paris, Paris...

Terör Fransa'yı vurdu. Dünya üzüldü. Terör Türkiye'yi vurdu bırak dünyayı kendi insanımız zor üzüldü. Kendi topraklarında sürekli ölüm haberi alan yurdum insanı Ankara'da, Suruç'ta, Reyhanlı'da patlayan bombalara tepkisiz kalıyor. Niye? Kendisiyle aynı görüşte değil diye... Şunu unutmayın: Bombalar halka açık yerlerde patlıyor, patlatılıyor. Oradan geçen bisikletli sen olabilirsin, oradan geçen yaya belki de çocuğun... Teröre dolaylı bile değil doğrudan destektir bu yapılan.
Fransa ektiğini biçiyor, sınırlarımın dışındaysa özgürlük savaşçısı, içindeyse terörist.
Olur canım başka bir arzunuz...

20 Ekim 2015 Salı

Kırmızı Işık Hakkında Bilmediklerimiz

Sayın Sürücü, özellikle şehir içindeki yollarda aydınlatma amacıyla kullanılan ışıklar dikkatinizi çekmiştir. Bunlar genellikle hava karardığı zaman yanarlar. Bir de yollarda giderken dikkatinizi çeken başka ışıklar da olduğunu biliyorum. Benim de dikkatimi çekmiyor değiller… Bunlar gece gündüz demeden yanarlar. Kimisi yolun sağında, solunda kimisi de havadadır. Bunlar kırmızı, sarı ve yeşil renktedir. Ne güzel değil mi? Bunları gördüğümüz zaman ne yaparız? Kırmızıysa dururuz, sarı yanıyorsa ne yaparız yavaşlarız, yeşil yanıyorsa zaten bir şey dememe gerek yok: Allah ne verdiyse gaza basarız ki, kırmızıya yakalanmayalım. Kurallar kavşağa yaklaşırken hızını azalt dese de o sayfayı okurken elektrikler kesildiği için o kuralı öğrenememişizdir.
Allah kimsenin başına vermesin ama yeşil yanıyordu ve geçemedik, durduk. Ne yapıyoruz? Telefonla sohbete devam ediyoruz, karşıdan karşıya geçen kadınları, kızları, yakışıklı delikanlıları kesiyoruz. Makyajımızı tazeliyor, saçımızı düzeltiyoruz, yanımızda oturan arkadaşımızla sohbeti koyulaştırıyoruz. Kim karışabilir ki? Arkada bekleyen saygısız araç sürücüleri dışında… O ne gürültü ya, sanki kornaları takılmış. Ne olduğunu anlamaya çalışmadan araç içi eylemlerimizi sürdürürüz. Arada bir de yakınırız: Öff ya yeşil ışık ne zaman yanacak?!
Anacığım, güzel kardeşim, ağabeyciğim senin o bahçe süsü sandığın trafik ışıklarındaki yeşil yandııı, söndüüü, bi daha yandı… Sen hala uyu… Dışarıdan gelen korna sesleri kimin için yükseliyor?
Ya arkadaş kırmızı ışıkta durdun. Ne diye trafik ışıklarına bakmazsın, dururken iyi… Bir de ışıkları görmeyecek şekilde durursun, öne geçersin… Baykuşsun ya kafayı çevirecen geriye ışıkları öyle görecen. Ya bırak arkadaş ya… Yapma bu zulümü ne kendine ne de diğer sürücülere.
Işıklarda durdun mu? Bak kardeşim ışıkları takip et. Sarı yanınca hazırlan, yeşil yanınca da geç git. Ne sen bekle ne de biz bekleyelim.
Korna çaldırma, sinirimi kaldırma…
Hadi dağılın…



24 Eylül 2015 Perşembe

Bilgili Akıl: JAPONLAR'DAN ÖĞRENİLMESİ GEREKEN 10 TEMEL İLKE

Bilgili Akıl: JAPONLAR'DAN ÖĞRENİLMESİ GEREKEN 10 TEMEL İLKE: 1. AĞIRBAŞLILIK Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ıstırap ifade etme görüntüsü yok. Üzüntünün kendisi yüceltildi. 2. ONUR Su ve yi...

JAPONLAR'DAN ÖĞRENİLMESİ GEREKEN 10 TEMEL İLKE


1. AĞIRBAŞLILIK
Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ıstırap ifade etme görüntüsü yok. Üzüntünün kendisi yüceltildi.
2. ONUR
Su ve yiyecek kuyruklarındaki disiplin. Hiçbir kaba söz ya da sert el kol hareketi yok. Sakinlikleri övgüye değer.
3. YETENEK
Örneğin, inanılmaz mimarlar. Binalar sallandı ama yıkılmadı.
4. ERDEM
İnsanlar sadece o anda gereksinimleri olanları aldılar. Başkaları da bir şeyler alabilsin diye.
5. DÜZEN
Hiçbir dükkân yağmalama yok. Yollarda korna çalmak, sollamak yok. Sadece anlayışlı tavırlar.
6. Özverili
Elli çalışan deniz suyu pompalamak için nükleer reaktörlerin içinde kaldı. Bunların yaptıklarının karşılığı nasıl ödenebilir?
7. DUYARLILIK
Lokantalar fiyatlarında indirim yaptı. Korunmayan bir bankamatiğe hiç kimse saldırmadı. Güçlüler zayıflara baktı.
8. EĞİTİM
Yaşlılar ve çocuklar dahil herkes ne yapacağını tam olarak biliyordu. Aynen de yaptılar.
9. MEDYA
Bültenlerde kendilerini mükemmel bir şekilde dizginlediler. Aptalca konuşan muhabirler/spikerler yoktu. Sadece sakin bir şekilde yapılan habercilik. En önemlisi de, durumdan faydalanarak kolay yoldan kendine pay çıkarmaya çalışan politikacılar yoktu.
10. VİCDAN 
Bir mağazada elektrikler kesildiğinde, insanlar aldıkları şeyleri tekrar raflarına koydular ve sessiz bir şekilde çıktılar.
Ülkeleri dev bir afete uğramış durumdaki Japon vatandaşlarından dünyanın alacağı çok dersler var.

17 Eylül 2015 Perşembe

Bilgili Akıl: Eski Türklerde Kadının Yeri

Bilgili Akıl: Eski Türklerde Kadının Yeri: 1.) Türklerin en eski destanlarından biri olan Yaratılış Destanı’nın da Yaratan’a ilham veren ‘’Ak Ana ‘’ adında ki kadındır. 2.) Kadının...

Eski Türklerde Kadının Yeri

1.) Türklerin en eski destanlarından biri olan Yaratılış Destanı’nın da Yaratan’a ilham veren ‘’Ak Ana ‘’ adında ki kadındır.
2.) Kadının yüceliği Altay Dağları’nın en yüksek tepesine “Kadınbaşı” ismi verilerek yaşatılmıştır.
3.) Bilge Kağan kitabesinde Kağan ‘’Sizler Anam Katun, Büyük Annelerim, Hala ve Teyzelerim, Prenseslerim’’ sözleri ile hitabına başlar.
4.) Eski Türk inancına göre ‘’Han ile Katun’’ gök ve yerin evlatlarıdır. Kadının yeri yedinci kat göktür.
5.) Eski Türk destanlarında kadın erkeğinin her daim yanındadır. Kadın erkeğinin güç ve ilham kaynağı kabul edilirdi.
6.) Türk kültüründe destan kahramanları iyi ata binen, iyi savaşan, iyi kılıç kullanan kadınlarla evlenmek istemektedirler. Örnek olarak Korkut Ata’nın Bamsı Beyrek hikâyesindeki Banu Çiçek Katun’u verebiliriz.
7.) Eski bir Türk atasözü; ‘’Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik iyi bir kadın.’’
8.) Savaşta kadınların düşman eline geçmesi büyük bir utanç sayılırdı.
9.) Oğuz Kağan destanından öğrendiğimize göre ırza tecavüzün cezası ölüm veya gözlere mil çekilmesiydi.
Arap gezgini Ahmed bin Fadlan, Türklerin tecavüz suçlusunun bacaklarından çapraz bağlanmış iki ağaca bağladığını ve ipin kesilmesi sureti ile bacakların ayrıldığını hatıralarında belirtir.
10.) Yine Arap gezgini olan İbn’i Batuta şöyle der “Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türklerin kadınlarına gösterdiği hürmetti. Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinden daha üstündür.”
11.) Kağanın buyrukları yalnız “Kağan buyuruyor ki” ifadesiyle başlamışsa geçerli kabul edilmezdi.
12.) Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerde kadın, hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi. Mesela büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Tanrıkut Mete Han’ın Katunu imzalamıştır.
13.) Ebul Gazi Bahadır Han, Secere-i Terakime’de, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatmaktadır.
14.) Eski Türklerde kadın miras hakkına sahipti. Kadının kendine ait mülkü mevcuttu. Kadının bunu istediği gibi kullanma hakkı vardı.
15.) Eski Türklerde koca karısını boşayabildiği gibi, kadın da kocasını boşayabilirdi.

16 Eylül 2015 Çarşamba

Bilgili Akıl: Yaşam Paradoksumuz

Bilgili Akıl: Yaşam Paradoksumuz: Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz: Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız,...

Yaşam Paradoksumuz

Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz:
Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.
Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.
Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var.
Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.
Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla tv izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz.
Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.
Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik.
Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık. Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik. Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.
Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama ön yargılarımıza edemedik. Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz. Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.
Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır. Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir.
Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız. Öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı, ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz.
Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür. Paylaşmak özel ve güzeldir, yaşamı paylaşmak, özel gün ve anları paylaşmak, değer verip değerinizi bilen birileri olduğunu bilmek, onunla paylaşmak ne kadar lüks artık. Onu bulmak ve kaybetmemek, dostluğu, sevgiyi, hüznü paylaşmak, ne güzeldir tüm bunların tarihe karıştığı bir dönemde elde etmek ve yaşamak...
George Carlin...


29 Ağustos 2015 Cumartesi

Beni müdür yapın...

Gündemi takip edip kararırken biraz tebessüm edelim, düşünelim dedim:

Bir gün organlar kendi aralarında kavgaya başlamış. O diyor bu vücudun müdürü ben olmalıyım, diğeri diyormuş ki yok ben olmalıyım. Kalp, ben olmasam yaşayamazsınız, beyin ben olmasam hayatınız darmadağın olur, akciğerler ben olmasam nefessiz kalırsınız, ayaklar ben olmasam bir adım öteye gidemezsiniz! Her organ müdür olmak için kendi propagandasını yapıyormuş.

Herkes başka bir ağızdan konuşuyormuş yani. Bir yandan da Göt: "Asıl müdür ben olmalıyım. En önemli benim" diyormuş. Ama kimse sallamıyormuş onu. Bunu gören göt çok sinirlenmiş. Nasıl sallamazsınız beni diye... Sonra bir sıkmış kendini... 1 gün, 2 gün, 3 gün,... derken tüm organlar isyan etmeye başlarlar. Aman göt n'aptın gözünü seveyim bak hepimiz perişanız. Göt: 'Beni müdür yaparsanız ancak o zaman bırakırım kendimi' demiş. Tüm organlar çaresiz kalmışlar. Mecburen götü müdür ilan etmişler.

7 Ağustos 2015 Cuma

Karardım iyice

Haber izlemesem savaş mavaş çıkar, birileri ülkeden kaçar gider de havadisi kaçırırım diye telaşlanıyorum. İzlesem sinire kalıyorum içim kararıyor. Al sana Silopi... İç savaş mı başlıyor acaba? Birinin içi soğusun, egosu tatmin olsun diye... Ne hırsmış arkadaş ya... Yazasım yok valla...

6 Ağustos 2015 Perşembe

Yasal düzenlemeler yasal mı?

Ya da etik mi? Bakanlar Kurulu seçimden iktidarı kaybetmiş bir partinin üyelerinden oluşuyor. Bunlar da durmadan bir takım kararlar alıyorlar. Gazetelerde pek yer almadığını gördüğüm bir haber: Madenlerde Avrupa ve dünya standartlarına uygun düzenlemeler yapılması zorunluluğu Bakanlar Kurulu kararıyla 2019 yılı sonuna kadar ertelendi.
Ne lan bu? Grizu, toprak kayması, patron vicdansızlığı, gözünü para hırsının bürümüş olması bunlar da 2019 yılı sonuna kadar ertelensin. Hatta Ankara'ya deniz getirilsin Bakanlar Kurulu kararıyla. Pardon onu İ. Melih halletmişti... Üçüncü boğaz köprüsünün ayakları ayak oyunlarıyla Ankara'ya kadar uzatılsın...
Milletin oylarıyla da bunu yapanlar belalarını bulsunlar en kısa zamanda... Sinir oldum gene yaa!


5 Ağustos 2015 Çarşamba

Sağlıklı Hayat (!)

Mesaj geldi bugün bana, telefonuma. Başlık: T.C. SAGLIK devamı aşağıda:

Sağlıklı bir hayat için yeterli ve dengeli beslenmeyi ihmal etmeyin. Hayatınızın tadı kaçmasın. Sağlık Bakanı Dr. M. Müezzinoğlu

Sen işi gücü bırak koskoca bakan bana mesaj at. Dengeli beslen, yeterli beslen diye. Bu mesajı attığı kaç kişi acaba bakan beyin önerdiği şekilde besleniyor? Lan açlık sınırı iki asgari ücret kadar olan bir ülkede kim nasıl dengeli ve yeterli beslensin?
Alışverişe çıkıyoruz çocuklar sakız istiyor. Kutuyu bana gösteriyor, tanıyorum o kutuyu: O kutuya verilen parayla 4 (dört) ekmek alınabiliyor. Bırak babacığım onunla dört ekmek alınır yazık o paraya diyorum. Çocuklar gözlerini de kutunun üstüne koyarak kutuyu yerine koyuyorlar. Gel de isyan etme. Çocuğun canı çekmiş almıyorsun. Bu ülkede o parayı kazanmak için milyonlarca insan 45 dakika insanlıktan uzak koşullarda çalışıyor. Ama yine de sağlıklı ve yeterli beslenelim değil mi bakan bey?
Aslında en sağlıklı beslenme yeşil gıdalarla oluyor. Şu ayakkabı kutularında yetişen yeşilliklerden halka da pay verseniz ne kadar iyi olur...
Karnımızı doyurabilelim de yeterli ve sağlıklısı eksik kalsın...

26 Nisan 2015 Pazar

Nükleer Mühendis Ozharovskiy: Türkiye Deneme Tahtası Olacak...

Ozharovskiy, hiç denenmemiş VVER-1200 tipi reaktörlü santrala karşı çıktığı için Belarus’ta tutuklanmıştı. Aynı tip reaktörün Akkuyu’ya yapılması planlanıyor.
Nükleer Enerji Mühendisi Andrey Ozharovskiy, 2009’da Rus Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom’un, Belarus’a yapmayı planladığı bir nükleer santrala karşı çıktığı için tutuklanmış ve yedi gün içeride kalmıştı. Ozharovskiy, “toplum düzenini bozmak”la suçlanmıştı.
Nükleer enerji faaliyetleri konusunda uzman olan Ozharovskiy ve arkadaşlarının yazdığı bilimsel raporlarda, nükleer santralların genel olarak hayati risklerine yer veriliyordu. Ama bunun yanı sıra en dikkat çekici noktalarından biri de VVER-1200 tipi reaktörlü NGS-2006 projesi daha önce dünyada hiç inşa edilmemiş olmasıydı.
Yani Belarus’ta ‘bir deneysel çalışma’ yapılacaktı. Belarus’ta 2013’te bitmesi beklenen santral hâlâ faaliyete geçmedi. Yani dünya üzerinde hâlâ bu tipte reaktörleri olan bir proje denenmiş değil. Rosatom ise bugün Akkuyu’ya işte o denenmemiş reaktörlerden yapmak istiyor. Yeni deney tahtası adayı Türkiye. BirGün yazarı Özgür Gürbüz’ün önerisi ve yardımıyla Ozharovskiy’e ulaştım. Rosatom’u bir de ondan dinledim.
DENEYSEL TASARIM
“Türkiye’ye yapılacak olan VVER-1200 tipi reaktörlü NGS-2006 projesinin ne olduğunu anlatmakla başlamak istiyorum” dedi Ozharovskiy. Bugüne kadar bu türde tek bir reaktör dahi inşa edilmediğini söyledi: “Yani sözkonusu proje yüzde 100 deneysel bir tasarım olacak. Rusya’da bu türden dört tane reaktör şu anda yapım aşamasında. Bu reaktörlerin iki üç yıllık gecikmeyle ancak önümüzdeki sene tamamlanmaları bekleniyor.”
HAYATİ FARKLAR VAR
“Türkiye’nin bu tip reaktörler için bir deneme tahtası olmayı neden kabul ettiği konusunda hiçbir fikrim yok” diyen Ozharovskiy’nin anlattıklarına göre bugüne kadar kurulan VVER-1000 tipi reaktör prototipinden ders alarak, henüz yapılmamış olan VVER-1200’ü kusursuz tasarlaması da mümkün değil.
İki tip reaktör arasında olası faciaların önünü açacak çok sayıda fark var: “Gücü yüzde 20 daha fazla, çekirdek ebatları farklı, yakıt çubukları ve yakıt montajları farklı, soğutma pompaları farklı. Bütün bu donanım hiçbir zaman uygulanmadı.”
REKLAMLARA İNANIYORLAR
Üstelik işin sadece güvenlik kısmının değil ekonomik karakterini de “kağıt üzerinde” olduğunu söylüyor Ozharovskiy, “bunların doğruluğuna ilişkin hiçbir pratik bilgi yok” diyor ve ekliyor: “Öyle görünüyor ki pek çok insan Rosatom’un deneyime dayalı olmayan reklamlarına inanıyor.”
GÜVENLİ NÜKLEER YOK!
Evet, Akkuyu’ya kurulması planlanan santralı VVER-1200 reaktörlerinin kendine has problemlerine dikkat çekerek anlatmaya başladı Ozharovskiy. Ama işin bu kısmı biter bitmez, o da pek çok uzman gibi aslında reaktör tipi ne olursa olsun bütün nükleer santrallarda çok ciddi güvenlik sorunları olduğunun altını çizdi.
Yani Türkiye televizyonlarında dönen, billboardlara yerleştirilen reklamlarda iddia edilenin aksine, ona göre, bu işin temiz ve güvenli bir yolu yok: “Bilin ki herhangi bir çeşit Nükleer Enerji Santralı’nın yüzde 100 güvenlik garantisi, Nükleer ve radyoaktif atık sorununa ve kötü ekonomik performansa çözümü yok. Rosatom’un Türkiye’ye santral yapmasına izin vermek ne akıllıca ne de sorumluluk sahibi bir karar. Sadece şimdi değil gelecekte de çok fazla sorun ortaya çıkacak, nükleer atık sorunu gibi…”
DİĞER ÇILGIN PROJE
Bütün bu nedenlerle Rusya’nın Türkiye’ye yapmayı planladığı santral için bizim pek de yabancı olmadığımız bir tanımlama kullanıyor Ozharovskiy, “çılgın proje” diyor: “Bizim bir devlet tekelimiz var: Rus Devlet Şirketi ‘Rosatom’. Rosatom’un kamu parasına erişimi var.
Bu nedenle Türkiye’ye reaktör ihraç etmek gibi çılgın projelere girişebiliyorlar. Rus çevre örgütleri, geride kalan yüzyıla ait tehlikeli bir teknoloji olarak değerlendirilen nükleer reaktörlerin ihraç edilmesine karşı çıkıyor. Bugün nükleer enerji güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerjiyle yarışamaz bile; zira çok daha pahalı ve çok daha tehlikeli.”
ÇÜNKÜ SİLAH ÜRETİYOR
“Rusya’nın nükleer endüstrisi ve enerjisi var, çünkü nükleer silah üretiyor” diyen Ozharovskiy, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Eğer Türkiye nükleer bomba yapmak istiyorsa o zaman bir nükleer enerji santralına sahip olmak istemesini anlayabilirim. Fakat eğer Türkiye sürdürülebilir ve uygun fiyatlı enerji istiyorsa, kafasını yenilenebilir olanlara çevirse daha iyi olur.”
Yedi gün cezaevinde kaldım
“Belarus’ta bir Rus nükleer projesini eleştirmeye teşebbüs ettiğim için tutuklandım ve yedi gün cezaevinde kaldım. Bu arada sözkonusu reaktör Türkiye’de Rosatom’un yapmayı planladığı VVER-1200’dü. Buna rağmen Rusya’da anti nükleer örgütlenmeler var. Örneğin yapılması planlanan Nizhegorodskaya Nükleer Santralı bölgesine yakın Murom’da çok güçlü nükleer karşıtı protestolar yapıldı. Ama evet, Rusya’da nükleer enerjiye devletin en üst kademelerinden akıldışı bir politik destek var”.
Çernobil hâlâ bizimle

“Çernobil felaketinin ardından geçen 29 sene sonra bile felaketin etkileri hâlâ burada, hâlâ bizimle. Ukrayna, Belarus ve Rusya’da pek çok yerde Çernobil nedeniyle hâlâ insanlar yaşayamıyor ve tarım yapılamıyor. Lütfen not edin, Belarus, Krasnopolye’de, Çernobil’e 230 kilometre uzaklıkta hâlâ boş olan yerler var.”

24 Nisan 2015 Cuma

http://www.tallarmeniantale.com

Amerika'da yaşayan bir Türk tarafından hazırlanan sitede Ermenilerin soykırım iddialarına belgelere dayanarak yanıt veriliyor.

17 Mart 2015 Salı

Kurbağa Hikayesi

Bir kurbağa sürüsü ormanda yürürken, içlerinden ikisi bir çukura düştü. Diğer bütün kurbağalar çukurun etrafında toplandılar. Çukur bir hayli derindi ve arkadaşlarının zıplayıp dışarı çıkması mümkün görünmüyordu.
Yukarıdaki kurbağalar, boşuna uğraşmamalarını söylediler arkadaşlarına : "Çukur çok derin,dışarı çıkmanız imkansız."Ancak, çukura düşen kurbağalar onların söylediklerine aldırmayıp çukurdan çıkmak için mücadeleye devam ettiler. Yukarıdakiler ise hala boşuna çırpınıp durmamalarını, ölümün onlar için kurtuluş olduğunu söylüyorlardı.
Sonunda kurbağalardan birisi söylenenlerden etkilendi ve mücadeleyi bıraktı. Diğeri ise çabalamaya devam etti. 
Yukarıdakiler de, çırpınıp durarak daha çok acı çektiğini söylemeyi sürdürdüler.Ne var ki, çukurdaki kurbağa son bir hamle daha yaptı, bu kez daha yükseğe sıçramayı başardı ve çukurdan çıktı.
Çünkü, bu kurbağa sağırdı. O yüzden, arkadaşlarının ümit kırıcı sözlerine kulak asmamıştı. "Ümidini kaybetmiş bir insanın, başka kaybedecek bir şeyi yoktur"

Alıntıdır.

TV mi daha zararlı domates mi?

Bugün çocuklarım ders çalışırken aklıma geldi: Ders çalışırlarken televizyonu kapatıyoruz, itirazları da olmuyor. Bunun nedeni ilk dönemlerinden itibaren oyun oynarken ya da birlikte etkinlik yaparken televizyonu o süre içinde kapalı tutmamızdı.
Bunları düşünürken mutfak tezgahındaki domatese gözüm takıldı. Bizimkilerin kreş dönemini anımsadım. Televizyon ve domates arasında nasıl bir bağlantı olabilir ki? Kısaca anlatayım:
Kreşte ayda bir ya da değişik periyotlarla veliler çağırılır toplantıda çocukların durumu, kreşteki uygulamalar konuşulur, bilgi verilirdi. Bu toplantılarda benim dikkatimi çeken bazı ailelerin mevsimi dışında kreşteki yemeklerde, kahvaltıda domates kullanılmaması yönündeki istekleriydi. Düşününce hayatımız hormonlaştığı için bu talep yüzde yüz haklı geliyor. Çocukları korumak gerek. Bu haklı isteği dillendiren aileler çocukların ev içi davranışlarıyla ilgili konuşmalarda ise "eve girer girmez, televizyon kumandasını eline alıyor, kanepeye uzanıyor, yemeğini de oraya istiyor" demez mi!
Şimdi ben şaşırmayayım da kimler şaşırsın... Sen çocuk hormonlu domates yemesin diye el aleme akıl ver. Sonra da çocuğun tüm hormonlarını, algısını, düşüncesini, motor becerilerini alt üst eden televizyonu izlemesini önleme konusunda hormonsuz domates kullananlara çocuğunu şikayet et!
Şimdi söyleyin TV mi daha zararlı domates mi?

15 Mart 2015 Pazar

SGDP Ödemeyin!..

Emeklilik tarihe karışacak. Çünkü kimse emekli olamayacak. Şu anda emekli olanlar şanslı. Kızmayın canım, ben de sizlerden birisiyim. Yıllarca çalışıp emekli olamamaktan emekli olmak daha iyi değil mi? Kötünün iyisi… Özellikle SSK, 4A emeklisinin maaşlara yapılan -aslında yapılmayan da denilebilir- zamla ilgili sorunu var. Yıllık enflasyon oranı kadar artış. Onu benim külahıma anlat. Fark vermemek için buyurdular yukarıdan: “Tiz enflasyon düşürüle!” Son hızla yukarıya doğru ivmelenen enflasyon bile şaşırdı ben şaşırmadım. Aralık ayı enflasyonu eksi olarak gerçekleşti. (Dünyada yalandan ölecek ilk kişi kesin bizim ülkeden olacak) Pat! Emeklinin hevesi kursağında kaldı. Ocak ayına bakıyoruz, şaşkın enflasyon doludizgin yukarıya doğru gidiyor.
Bunları girizgah olarak yazdım. Şimdi konumuza gelelim. Emekli olup da işyeri açtıysanız SGDP ödemeyin!.. Dalga falan geçmiyorum, gerçekten de ödemeyin. Ben ödemedim. Nasıl mı? Anlatayım:
Küçük bir kırtasiye dükkanı açtım. Ben kaşındım. Ülkede zaten emekliler ikinci sınıf insan muamelesi görüyor, sınıf değiştirip üçüncü sınıf insan muamelesi görmek için esnaf oldum. Bunu sonradan anladım, iyi de oldu. Mali Müşavir olarak da yakından tanıdığım dostum, arkadaşım Hamdullah Alkaşi (http://www.hamdullahalkasi.com/) bana yardımcı ve destek oldu. İşyerimi açtım. Bağkur’a bildirimde bulundum. Hiç beklemeden maaşımdan 225 TL kesmeye başladılar. Zaten maaş üç kuruş bunlar da alıyorlar bir kısmını, ya sabır… Bu arada Hamdullah’la da görüşüyor, fikir alışverişinde bulunuyorum. Bu kesintiden kurtulmanın bir yolu yok mu diye kafa patlatıyoruz. Bir gün Hamdullah 6111 sayılı Torba Kanunda yer alan düzenlemeyle kesintiden kurtulabileceğimi söyledi. Hemen araştırmaya başladım. Gerçekten de 33. maddede yazılanlara göre SGDP ödemeyecektim. (http://www.gib.gov.tr/fileadmin/haberler/6111saykanun.pdf) Bununla ilgili olarak SGK ne yapmıştı onu da öğrenmek gerekiyordu, öğrendim. SGK da bir genelge yayınlayarak uygulamayı düzenlemişti. (Sosyal Güvenlik Kurumunun 2011/36 sayılı genelgesinin 6.1.6 maddesi)
Emekli Esnafın SGDP Kesintisinden Kurtuluşu…
Buraya kadar gözünüzü başınızı ağrıttım ama inanın buna değecek. Yasaya ve genelgeye göre işin aslı şu: Emeklisiniz, işyeri açtınız. Biz de sizden her ay yüzde 15 SGDP kesiyoruz. (Yüzde 15 yalan benden kesilen daha fazlaydı, bu ayrı bir rezillik) He kesiyorsunuz. (Biz sanki kesintiyi telafi edecek kadar kazanıyoruz da) Eyy Esnaf! Bundan böyle bir işyerinde sigortalı olarak çalışmaya başlarsan, bir gün dahi sigorta primin yatırılırsa senden SGDP’yi kesmeyeceğim.
Şimdi hesap kitap yapalım: Maaştan yapılan SGDP kesintisi %15. Bu nereden bakarsanız bakın 150-225 TL eder.
Şimdi de bir günlük çalışma nedeniyle ödeyeceğimiz primi hesaplayalım:
2015 yılının ilk altı ayı için 90,11 TL/Ay işçiden, bizden kesilecek olan sigorta primi.
2015 yılının ilk altı ayı için İşverenin ödeyeceği prim tutarı: 294,37 TL/Ay (270,34 TL/Ay İşveren Payı + 24,03 TL/Ay Kısa Vadeli Sigorta Kolları Primi
Aylık Toplam Prim Ödemesi 384,48 TL
Şimdi bunu 30’a bölerek ödenmesi gereken günlük primi bulalım: 384,48/30 = 12,82 TL
Evet, sizi sigortalı çalışanı olarak gösterecek bir işyeri bulduktan sonra yapılacak tek şey ayda 12,82 TL’yi işyeri sahibine ödeyerek 150-225 TL’lik kesintiden kurtulabilirsiniz.
Ben kurtuldum. Eğer siz de SGDP kesintisinden kurtulmak istiyorsanız mail adresinizi bırakın size dilekçe örneklerini göndereyim.
Emekli Esnaf! SGDP Ödeme!..

İşte dünyanın en çok okunan şiiri!

ANLAR
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.

Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85′indeyim ve biliyorum…
ÖLÜYORUM…

Jorge Luis Borges

Toyzz Shop: Teknik Birimim Yok, Ama Teknik Tespit Yapabilirim...

Üzerinden zaman geçti biliyorum. Fakat yazmadan edemeyeceğim. Umarım bunu Toyzz Shop yetkililerinden birisi okur da kendilerine bir çeki düzen verirler. Anlatacağım olay şöyle:
Toyzz Shop'tan oğluma uzaktan kumandalı araba aldım. Sünnet hediyesi olarak. Çocuk giden bir parçasının acısını bir parça unutsun diye. Parça parça oldu ama idare edin. Evde çocuğa arabayı gösterdim sevinçten zıplayamadı ama sevindi. Neyse, arabayı şarja taktım, uzaktan kumandasının pillerini yerleştirdim. Bir süre sonra oğlum arabayla oynamaya başladı. Mevsimlerden yaz, Mersin'deyiz. Yerlerde halı falan yok. Ev misafir gelecek diye değil alışkanlıktan günde iki posta süpürülüyor ama evde 7 yaşında iki çocuk olunca ortalık kısa sürede eski haline dönüyor. Niye zeminle ilgili bilgi verdim diye merak ediyorsunuzdur.
Söyleyeyim: Toyzz Shop'un olmayan teknik birimine göre araç hatalı kullanımdan dolayı aldığımızın ikinci günü çalışamaz hale gelmiş!?
Arabanın tekerleklerine saç telleri dolaşmış. Bu nedenle içeride bulunan çarklardan birisi kullanılamaz hale gelmiş. Bunu söyleyen Toyzz Shop'da çalışan elemanlardan birisi. Teknik birim yok ama hatalı kullanımı anlayabiliyorlar. Değiştiremeyiz dediler. Aynı evde, aynı zeminde yaklaşık 20 yıl önce alınmış uzaktan kumandalı arabayı sorun yaşamadan kullanıyoruz. Bunu kanıtlayabilirim de dedim. Dinleyen yok.
Merkeze, müşteri hizmetleri birimine mail attım durumu anlattım. Bir kaç gün sonra yanıt geldi: Hatalı kullanım nedeniyle değiştiremiyoruz. Peki dedim, yazdım. Hatalı kullanım olduğuna dair bana teknik rapor verin. İki ya da üç gün sonra yanıt geldi. (Bu arada sanırım teknik birim var mı yok mu diye araştırdılar.) Teknik birimimiz olmadığı için istediğiniz raporu veremiyoruz.
Ya arkadaş, tamamen elektronik, mekanik bilgi gerektiren bir tespit yapıyorsun. Çocuğun hevesini kursağında bırakıyorsun. Parayı söylemiyorum bile. Teknik birimim yok diye yanıt yazıyorsun.
Paketin üzerinde saç tellerinin bulunduğu ortamlarda kullanmayın yazıyor mu? Yanıt yok. Pakette de öyle bir şey yok. Aslında Toyzz Shop'da müşteri memnuniyeti ya da müşteriye saygı yok. Raflarında sattıkları uzaktan kumandalı araba, uçak, helikopter vb. oyuncakları bit pazarı tabir edilen yerlerden yarı fiyatının altında almak mümkün. Ayrıca bozulmadan iki günden fazla kullanabiliyorsunuz.
Ben yandım siz yanmayın...

14 Mart 2015 Cumartesi

Yaratıcılığın 3M Yolu

"3M, çalışanlarına inisiyatiflerini kullanabilecekleri bir çalışma ortamı sunar."

3M çalışanlarının potansiyellerini kullanabilecekleri bir yerdir. 3M çalışanları öğretici, teşvik edici edici profesyonel kişilerin çalıştığı bir ortamda çalışırlar. 3M çalışanlarına yetki ve sorumluluk verir, kişilerin, şirketin hedeflerine başarıyla ulaşması için kendi yollarını kullanmalarına izin verir. 3M çalışanlarını farklı işlere, farklı bölümlere dünyanın farklı yerlerine yönelterek kendilerini geliştirmelerini sağlar, teşvik eder. Çalışanlarının şahsi problemlerini çözümlemek için programlar düzenler. 3M çalışanlarına, sosyal yardımlar ve güvenlik sağlar. 3M çalışanlarının sağlığını ve güvenliğini temin etmek için çok çalışır. Bütün bunların karşılığında 3M çalışanlarından güçlü bir destek alır, çalışanlar şirketin bir parçası olmaktan gurur duyarlar.
McKnight İlkeleri
3M’in değerlerinin ve güçlü noktalarının pek çoğu bir insanın çabalarına bağlanabilir: 3M’in 30 yıl genel müdürlüğünü yapan William Mc.Knight’dan söz ediyoruz. Şirket büyüdükçe 3M’in yüzyüze kalacağı zorlukları öngörecek kadar ileri görüşlü bir kişi olan Mc. Knight 3M çalışanlarına atfen kaleme alınan bir dizi ilke ortaya koymuştur:
"İşletmemiz büyüdükçe, sorumluluğu astlara delege etmek ve tüm çalışanları kendi inisiyatiflerini kullanmaya teşvik etmek giderek önem kazanmaktadır. Eğer yeterince iyilerse, yetki ve sorumluluğumuzu devrettiğimiz bu kişiler işlerini kendi bildikleri şekilde yapmak isteyeceklerdir. Bunlar istediğimiz özelliklerdir ve işlerini yapma tarzı genel faaliyet modelimize uygunluk gösterdiği sürece, insanlar teşvik edilmelidir.
Hatalar yapılacaktır; ancak bir kişi esasen haklı ise, yaptığı hatalar, uzun vadede otoriter davranıp işlerini nasıl yapacaklarını söylemeyi görev edinen yönetimin yapacağı hatalar kadar ciddi olmayacaktır. Hata yapıldığında yıkıcı ölçüde eleştirel davranan bir yönetim, inisiyatifi öldürür ve eğer büyümeye devam edeceksek, inisiyatif sahibi pek çok insanı bünyemizde barındırmalıyız."
William L. McKnight


McKnight bu sözleri 1941’de söylemişti. 50 yıl öncesinden günümüzün “insanlara yetki verme” kavramını öngörmüş ve 3M’in yenilik kültürünün zeminini hazırlamıştı.

Bilgili Akıl: Özlü Sözler

Bilgili Akıl: Özlü Sözler: Eğer kekeme değilseniz, söylemek her zaman kolay, yapmak her zaman zordur.  R. Lewton Yapılmış küçük işler, planlanmış büyük işlerden d...

Özlü Sözler

Eğer kekeme değilseniz, söylemek her zaman kolay, yapmak her zaman zordur. R. Lewton

Yapılmış küçük işler, planlanmış büyük işlerden daha iyidir. Peter Marshall

Hayatta en büyük eğlence başkasının yapamazsın dediğini yapmaktır. Walter Bagehot

Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Moliere

Özlü Sözler

İnsanlara bilgisizliklerini anlatmak imkansızdır. Zira bilgisizliği anlayabilmek için de bilgi lazımdır. O halde cahilliğini görebilen cahil sayılmaz. J. Taylor

13 Mart 2015 Cuma